Saçma Sapan Bir Evlilik Teklifi - Ahmet Durmuş
- kibritfanzin
- Nov 24, 2024
- 3 min read
Updated: Dec 11, 2024
bir gece, otoyol kenarından bir belediye otobüsüne biniyorum. kimse yok otobüste. bomboş. tekli koltuklardan birine oturuyorum. bu yalnızlığı biraz dindirebilir. boşluğu biraz doldurabilir. kimsesizliği biraz kesebilir. hiçbir durakta durmuyor otobüs. bütün bir şehir karanlık bir koridor oluyor önümde.
sabah kalkıyorum. dün gece bütün yaşadıklarımı tırnak içine alıyorum.
tırnak içine alınacak ne kadar çok şey yaşamışım.
dağınık bir çarşaf gibi oluyor, dağınık bir gazete, dağınık bir saç, dağınık bir çekmece gibi.
teneffüste havalandırılmamış bir sınıf gibi boğuluyor içimde aşk.
burada duruyorum. noktalar koyup duruyorum. birdirbir oynayan çocuklar atlıyor noktaların sırtından. kız çocuklarının saçları savruluyor. burada duruyorum. çünkü aşk deyince durulur.
durduk yere gözüm takılıyor çengelli şiir mısralarına. takılıp düşüyorum. düşüp kalkıyorum. ‘’sakın ola intihara kalkışmayın’’, diyor biri durduk yere. ‘’bu bir çözüm değildir.’’ durunca, durduk yere bir şeyler oluyor. mesela bir taşa oturup sigara yakıyor bir adam. bu taş, hastane bahçesinde oluyor.
bir çay ısmarlıyorum kendime. bugün bir hikâye yazmalıyım diyorum. parantez içine alıyorum düşündüklerimi. çünkü parantezler korunaklıdır.
şeker çayın içinde eriyince, çay bitince geriye simit susamları kalıyor.
simit susamlarını parmağımda toplayıp toplayıp yiyorum. kağıdı buruşturup çöpe atıyorum.
--benimle evlenir misin?
bir balkonun korkuluklarına yaslanıp dışarıyı seyrederken biri konuşuyor içimde. kim bu sersem?
kervansaray çalıyor. soğuk, rutubetli, döküntülü bir geçmişten hırsla koşarak geliyorum. bir kibrit yakar gibi. yanmıyor kibrit. yanıp bitmiş bir kibrit gibi tükeniyor -bir an- kokusunu, sesini, rengini hisseder gibi olduğum anılar.
bir gece otoyol kenarından bir belediye otobüsüne biniyorum. bir küfür gibi savruluyor içimden şiirler. çok merdiven basamağı çıkmış ihtiyarlar gibi soluyorum. öfke ile soluyorum. birden hareketlenmiş arabaların gerisinde kalan egzoz dumanı gibi kirli, kesif, kötücül bir şeyler kalıyor geriye.
tek kişilik koltuklardan birine oturuyorum. otobüste kimse yok. hiç kimse yok. sürekli pekiştiriyorum.
kadıköy'de bir kanepeye pantolonumla yatıp sabah erkenden kalkıp gittiğim bir ev düşüyor aklıma. sabah kalkıyorum işte.
bir mum gibi eriyor / bir yaprak gibi kuruyor / bir demir gibi çürüyor / bir el gibi buruşuyor.
sıkıntıdan iki de bir parmaklarını kütleten çocuk durup dururken ağlıyor. çocuklar yumruk gibi böğrümüze oturan acılardan ağlayamaz. utanırlar. bir bahane uydururlar. bunu büyükler anlamazdan gelir.
bir trenin ardından koşulmaz / terli terli su içilmez / her istediğimiz olmaz çocuğum.
bir diş macununu ortasından sıkıyorum. aynanın karşısında dişlerimi fırçalıyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. midem bulanıyor. içim bir tuhaf. birazdan uzak bir yere gidecekmişim gibi, hiç dönmeyeceğim bir daha sanki. uzun bir yaz tatilinin son pazar gününde akşam ezanı okunuyor gibi korkunç. yarın okullar açılacak. parasız yatılı okullar da açılır.
aynanın karşısında yüzümü yıkıyorum. ağlarken yüzümü yıkıyorum. acıdan midem bulanıyor giriş katlarında. bir sağanak patlıyor. karınca yuvalarını sel basıyor.
adını koyamıyorum bazı şeylerin. kendi çocuğumun adını koyamam ben.
--benimle evlenir misin?
telefonların çekmediği bir tünel ağzına girilirken soruluyor bu soru. sonrası uzun, upuzun bir tünel karanlığı. birden kararıyor havalar. birden akşam ezanları okunuyor. bir yerlere geç kalıyorum. bir şeyler eksik kalıyor. birilerini unutuyorum. kapı ağzında anahtarımı unutuyorum.
eşyalar çekiliyor ortalıktan. çocuk sesleri çekiliyor. renkler çekiliyor. kokular çekiliyor.
bir başıma kalıyorum otel odalarında.
karnım ağrımıyor, dişim ağrımıyor, başım ağrımıyor, dizim ağrımıyor. ben niye ağlıyorum?
kocaman bir parantez açılıyor.
eve hep geç gelen babalar, gece yarısından sonra toplanıp havlayan köpek seslerini dolduruyor odama. nereye gittiğini bilmediğim otobüslere tek başıma biniyorum.
yaşadıklarımı tırnak içine alıp uydurduğum karakterleri konuşturuyormuş gibi yapıyorum.
hepsi bu.
dinmesini beklediğim bir yağmurdan sonra saklandığım saçak altından çıkıp yürüyorum.
bu şehir kim, ben neresiyim?
odamın ışığını yakıyorum. dağınık eşyam kesik kesik sefalet öksürüyor.
--benimle evlenir misin?

Comments