Henüz Doğmamış Çocuğuma Mektup - Ferhad Dost
- kibritfanzin
- Jan 5
- 4 min read
Updated: Feb 3
Sanırım sadece tek kişinin okuyacağı yazıyı ilk kez on beş yaşımda yazmıştım. Lisede âşık olduğum öğretmenim için tüm duygularımı kâğıda dökmüştüm. Aslında öğretmenim olmasından ziyade kendisi o zamanlar mevcudiyet sebebim sayılırdı. Tabii sonra reddedilme korkusuyla ilanı aşkımı kendisine vermekten vazgeçmiştim. Bir gün anneannen çamaşırlarımı yıkarken pantolonumun cebinde o kâğıdı bulup okumuştu, çok utanmıştım. Ve şimdi de sana, henüz sen hayatta yokken yazıyorum. Doğmamış bir çocuğa mektup yazmak kaçıncı seviye delilik onu da psikologlara sormak lazım.
Aslında pek anormal sayılmaz, -normal olmadığımı düşününce- bir kişi için yazmak hem de henüz tanımadığım. Fakat bir gazeteci olarak sadece bir kişinin okuyacağı yazıyı yazmak insana tuhaf geliyor. Çünkü bizim yazdığımız yazıyı ne kadar çok kişi okursa, biz kendimizi bir o kadar çok mutlu ve başarılı hissederiz. Neyse gelelim konuya hem benim çok uykum gelmeye başladı hem de fazla kelime kalabalığıyla seni yormak istemiyorum. Sana isminle hitap etmeyi çok isterdim ama üzgünüm henüz annenle tanışmadık. Haliyle isminin ne olmasına dair fikir teatisinde bulunacak kimse yok hayatımda. Biliyor musun senin daha kız veya erkek olduğunu da bilmiyorum. Belki doğduktan sonra üşenmezsem kızım veya oğlum diye eklerim bu mektuba. Aslında bir çocuğa nasıl mektup yazılır pek bilmem. Belki de hiç almadığımdandır. Sen bu mektubu okuduğunda (gerçi belki de hiç doğmayacaksın ve okuyamayacaksın orası da meçhul) baban kaç yaşında olur hiç bilmiyorum. Şu an hayatımın en tuhaf evresinden geçiyorum. “Tamam şu eşiği de geçeyim sonrası düzlük” diyorum, düzlük sandığım yere geliyorum bir bakıyorum orası da yokuş. Uzun zamandır severek icra ettiğim mesleğim gazeteciliğe biraz ara verdim. Ne yazık ki, biz ifade özgürlüğünün kâğıt üzerinde var olduğu fakat düşüncelerini ifade ettikten sonra başına geleceklerden kimsenin sorumlu olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Seni bu ülkeden çok uzaklarda dünyaya getirmeyi çok istiyorum. He bu arada annenle ilgili birkaç ipucu verebilirim. Emin ol annen hangi ülke vatandaşı, hangi ırkın mensubu, hangi inancın sahibi olursa olsun çok zeki bir kadın olacak. Annenin yerleşik hayatı değil tıpkı baban gibi göçebe ruha sahip, sürekli aynı yerde durmaktan sıkılıp ‘Hadi şuraya taşınalım’ diyebilme potansiyeline sahip birisi olacağından emin olabilirsin. Bence bu bir çocuk için müthiş bir kader. Sonuçta daha ergenliğe girmeden birçok ülke ve şehir gezmiş olacaksın. Annenle, sen henüz on dört’lü yaşlarına gelmeden sana en az bir enstrüman çalmayı öğretmeyi planlayacağız. Buna benzer güzel daha çok planlarımız var ama daha doğmadan seninle paylaşmak istemiyorum. Sürpriz olsun. Eğitimin her zaman kaliteli ve nitelikli olacak. Bu konuda için rahat olsun. Huzurla doğabilirsin yavrum. Bunları bir kenara bırakırsak; bir babanın gerçekten çocuklarına yapacağı en büyük iyilik annelerini sevmektir. Annelerin mutlu olmadığı ev de kimse mutlu olamaz. Sana söz veriyorum anneni çok seveceğim…
Baban hayatın acayip şeylere gebe olduğunu yakından deneyimlemiş bir herif. O yüzden çok kolay kolay umutsuzluğa kapılan bir karaktere sahip değil. Ayrıca insanın en çok kaçtığı şeye yakalandığını da yıllar önce öğrenmiş biri. O yüzden senin de herhangi bir dönemde umutsuzluğa kapılmanı istemiyor. Özellikle gençlik dönemleri insanın umutsuzluk radarına en çok girdiği dönemler oluyor. Gençsin ve güzel düşüncelerinin içine tüküren birileri her zaman var olacak bunu unutma. Ama istersen onu unut şunu asla unutma çevrendeki insanların görme biçimi asla senin kimliğin değil ve olamaz. Sen kendin bildiğin yolda yürü ve asla şaşma. Bir şeylerin olması içinde ayrıca acele etme. Karanlıktaysan demek ki henüz güneş doğmamıştır. Ve güneşi sen doğuramazsın. Her şeyi kontrol altına almaya sakın kalkışma bu sadece sana yorgunluk kazandırır başka hiçbir şey kazandırmaz. Her ne olursa olsun asla hayallerinden vazgeçme. Hiçbir şey hayal ettiklerini başarmaktan iyi hissettiremez. Sana kişisel gelişim kitapları gibi konuşmak istemiyorum ayrıca benimle tanıştığın da babanın ne kadar da bu tarz kişisel gelişim tüccarlığından uzak olduğunu öğreneceksin. Amacım sadece seni hayatın gerçekleri ile tanıştırmak. Ben mesela bir gün sadece keşkelerden ibaret olmaktan çok korktum. O yüzden hayallerimden hiç vazgeçmedim senin de geçmeni istemem. Hayallerin gerçekleşmesi işin mutluluk kısmı tabii ama hayat her zaman sana mutluluk teranesi çalmaz. Hayatın akışını bazen de vazgeçtiklerin belirliyor. Bu sebeple karar alırken neyi seçtiğinden çok, nelerden vazgeçtiğini sorgula. Merhametli ol. Benim beni üzmüş insanı bile oturup teselli etmişliğim oldu ama sen bu yaptığımı yapma. Canının hiçbir zaman benim kadar yanmasını istemem. Merhametli ol merhametsiz insanlarla karşılaştığında sadece oradan uzaklaş. Paradan uzak durmaya çalış, paranın kişiliğini ele geçirmesine sakın izin verme. Sadece ihtiyaçlarını giderecek bir kâğıt parçası olduğunu düşün. Paraya vermiş olduğun değer zamanla seni değersizleştirir. Yani cebin para dolsun diye ruhun yara olmasın.
Arkadaşlarını iyi seç. Bir ortamda herkes aynı şeyi düşünüyorsa o ortamda hiç kimse bir şey düşünmüyor. Herkesin aynı şeyi düşündüğü ortamlardan uzak dur. Herkes seninle aynı görüşe sahip olmak zorunda değil zaten herkes senin gibi düşünseydi dünya çok sıkıcı bir yer olurdu. Karşındaki kişi ideolojik olarak senden ne kadar farklı görüşlere sahip olursa olsun asla onu düşmanınmış gibi görme. Ve asla saygıda kusur etme. Sevginin mahkûmu olmaya kalkışma. Herkes seni, sen de herkesi sevmek zorunda değilsin. Kimseyi kazanmak için kişiliğinden ödünç verme. Ayrıca hayatından gitmek isteyen birileri olduğunda sakın kalmaları için mücadele etmeye kalkışma. Ben, beni kaybetmek için oynayan tüm insanlara kazanmaları için her zaman izin verdim. Ama nihai neticeye baktığımda hep ben kazanmış oluyordum. Çünkü kalbin temizse hiçbir zaman kaybetmiyorsun. Ayrıca şunu da söyleyeyim pahalı mağazaların önünde asla kuyruk olmaz kuyruk pazarlarda olur. Dolaysıyla kaliteli, vicdanlı, merhametli bir yapıya sahipsen kalabalık olamazsın biraz yalnızlığa mahkum olursun. Sürekli bir takım sıkıntılarla karşılaşabilirsin. ‘Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir’ demiş Goethe. O yüzden ne yazık ki doğmuş olacağın bu dünyada çoğu zaman kötü kalpli insanlarla karşılaşacaksın. Ama unutma annen ve ben her zaman senin yanında olacağız ve hiçbir probleminde seni yalnız bırakmayacağız. Her koşulda seni dinleyip senin yanında olacağız.
Hayat bazen giriş kapısının üzerinde ‘Mülk Allah’ındır’ yazan apartmanın camına yapıştırılmış kiralık daire ilanı kadar saçma olabiliyor. Her zaman her şeyi anlamlandıramazsın hayatta. Örneğin belki bu mektubu okuduğunda anlamlandıramayacaksın. Belki ‘Ya baba sen manyak mısın daha ismim, cismim yokken oturup bana mektup yazmışsın?’diyeceksin. Ne yapalım baban da böyle manyak işte. Ama şunu da bilmeni isterim, ne kadar manyak baba olursam olayım asla arkadaşlarının babalarını kıskanacak kadar kötü baba olmayacağım. Velhasıl yavrum, hayat üzerine konuşacak çok şey var da konuşmaya değer şeyler değil. Artık devamını seninle tanışınca konuşuruz. Niye yazıyı bu kadar uzun tuttum ben de bilmiyorum. Oysaki, baban çok konuşmayı sevmez. Neyse demek ki benim de konuşasım varmış. Üzgünüm ama mektubumu burada bitirmem lazım çünkü çok çişim var ve hemen vedalaşıp tuvalete ışınlanmam lazım. Sonra birkaç karikatür çizip uyuyacağım. He bu arada tekrar karikatür çizmeye başladım. Baban hiçbir işe yaramayan işlerle uğraşmaktan muazzam keyif alır. Bir bakarsın sen doğduğunda gazeteci değil karikatürist olurum. Neyse seni çok öpüyorum yavrum. Üç, dört yıl daha dişini sık sonra kavuşacağız. Seni çok özlüyorum…
Baban…

Comments